Bir Alman Gibi Ebeveynlik Yapmak

Berlin’de ilk kez bir çocuk parkına gittiğimde çok korkmuştum. Bütün Alman ebeveynler bir araya toplanmış kahve içiyorlardı ve bir kum havuzunda yer alan yaklaşık 6 metre boyundaki ahşap bir ejderhadan aşağı sarkan çocuklarına hiç bakmıyorlardı bile. İçi yumuşak süngerlerle dolu mat yığınları neredeydi? Peki ya sorumlulukla ilgili “bildiriler”? Kişisel yaralanma avukatları?

Achtung! Nein! (Dikkat! Hayır!) ” diye bağırdım kötü Almancamla. Çocuklar da ebeveynler de beni görmezlikten geldiler.

Kendileriyle ilgili var olan kalıpların aksine, tanıdığım Alman ebeveynlerin çoğu katı ve otoriter olmaktan çok uzaktı. Bağımsızlığa ve sorumluluğa çok yüksek düzeyde değer veriyorlardı. Parkta gözlemlediğim bu ebeveynler çocuklarını umursamıyor değillerdi kesinlikle; yaptıkları şey onlara güvenmekti. Berlin’in “free range parenting/serbest dolaşan ebeveynlik” hareketine hiç ihtiyacı yoktu, çünkü çocukların serbest dolaşması burada zaten normal bir şeydi. (Serbest dolaşan ebeveynlik tarzı, Amerika’da helikopter ebeveynliğe karşı bir yaklaşım olarak doğdu. Çocukların özgürlüklerini, özellikle de hareket özgürlüklerini artırmayı savunuyor.)

İşte Berlinli ebeveynlerin yaptığı diğer şaşırtıcı şeyler:

Okumaya zorlamıyorlar. Berlin’deki anaokulları ya da “kita”lar, akademik eğitimi ön plana çıkarmıyor. Hatta öğretmenler ve diğer ebeveynler, çocuğuma okumayı öğretme isteğimden beni vazgeçirdiler. Okumanın, çocuklar ilkokula başladığında birlikte yapmaları gereken özel bir şey olduğunu söylediler bana. Anaokulu ise oyuna ve sosyal öğrenmeye ayrılan bir zamandı. Ancak birinci sınıfta bile akademik eğitim konusunda çocuklar asla fazla zorlanmıyordu. Amerika’daki ilkokullarda ise iki (evet iki!) teneffüsün olduğu yarım günlük bir ders programı vardı. Ancak Berlin’deki gibi rahat bir yaklaşımın kötü bir eğitim olduğunu düşünmeyin sakın: OECD’nin 2012 değerlendirmesine göre 15 yaşındaki Alman çocuklar, okuma, matematik ve fen bilimleri konusunda uluslararası ortalamanın üzerinde yer alıyorlar. Daha büyük bir baskı altında eğitim alan Amerikalı akranları ise ortalamanın gerisinde kalıyor maalesef.

Çocukların ateşle oynamasına izin veriyorlar. Bir gün ikinci sınıfa giden kızım elinde okuldan gelen bir kağıtla heyecanla eve geldi. Ateş hakkında bir proje yapıyorlardı. Acaba onun mum yakmasına ve kibritlerle deneyler yapmasına izin verir miydim? Oturduk birlikte mumlar yaktık ve bazı şeyleri ateşte yaktık. Güvenli bir şekilde. Harikaydı. Yine de kızım, yılbaşı gecesi ailesi izin vermediği için havai fişek patlatamayan tek çocuktu.

Çocukların neredeyse her yere yalnız gitmelerine izin veriyorlar. İlkokul çocuklarının çoğu ebeveynleri olmadan okula yürüyerek gidip geliyor. Ve aynı şekilde mahallelerinin çevresinde de dolaşıyorlar. Bazıları metroya bile tek başına biniyor. Alman ebeveynler güvenlik konusunu önemsiyorlar elbette, ama genellikle trafiğe odaklanıyorlar, çocuk kaçırılmasına değil.

Bu konudaki veriler de Almanların tarafında gibi duruyor. Çocukların yabancılar tarafından kaçırılması zannedildiğinden daha nadir görünen bir durum. Amerikan Adalet Bakanlığı’nın en son verilerine göre tüm Amerika’da bir yıl boyunca görülen toplam vaka sayısı 115. Ve ebeveyn denetimi olmadan yürümek ya da araştırmacıların dediği gibi “bağımsız hareket etmek” çocuklar için iyi bir şey.

Okul başladığında parti yapıyorlar. Berlinli arkadaşlarım bana bir keresinde bir insanın hayatında kutlamak için üç tane büyük yaşamsal olay olduğunu anlatmıştı: Einschulung(birinci sınıfa başlamak), Jugendweihe (genç bir yetişkin olmak) ve evlenmek.

Einschulung Berlin’de okulda yapılan çok büyük bir kutlama. Hem de bir Cumartesi günü yapılan! Bu kutlamaya nefis pastalar, içi kalemlerden saate ve şekerlerlemelere kadar bir sürü hediyeyle dolu çocuk boyunda dev bir kutu da dahil. Sonra ardından aile ve arkadaşlarla birlikte yapılan bir parti daha var. Einschulung çocukların yıllarca dört gözle beklediği bir kutlama. Önemli bir hayat değişikliğinin ve öğrenmeye duyulan coşkunun göstergesi. En azından umut edilen bu.

Jugendweihe çocuk 14 yaşına bastığında kutlanıyor. Büyümenin diğer aşamasını işaret eden benzer bir seremoniyi, partiyi ve hediyeleri içeriyor. Ergenlerin üzerine yığılan onca negatifliğin içinde genç yetişkinliği bu şekilde kutlamak üzerine söylenecek çok şey var aslında.

Çocukları her gün açık havaya çıkarıyorlar. Bir Alman deyişine göre “kötü hava diye bir şey yoktur, sadece havaya uygun olmayan kıyafet vardır.” Açık havada zaman geçirmenin değeri okullar tarafından da çok destekleniyor. Bundan dolayı kindergarten kelimesinin içinde “garten/bahçe” kelimesi yer alıyor. Bu, Berlin’in sayısız çocuk parkında da gözle görebileceğiniz bir gerçek. Hava ne kadar soğuk ya da gri olursa olsun, ki Berlin’de hava gerçekten çok soğuk olabiliyor, ebeveynler yine de çocuklarını sarıp sarmalayıp parka götürüyorlar ya da kendi başlarına gönderiyorlar.

Bu beni tekrar parktaki ejderhaya geri getirdi. Buraya taşındığımda beri ben de bazı Berlinli davranışlarına adapte olmaya çalışıyorum. Ve evet, benim 8 yaşındaki kızım da o koca ejderhanın her yerine tırmandı. Ama hala onun fazla şehir merkezinde yer alan mahallemizde tek başına yürümesinden endişe ediyorum.

Küçücük de olsa bir adım atmayı başardım ama. Ekmek fırınına tek başına gitmesine izin veriyorum. Hemen altımızda, sadece bir kapı yanda. Bunu ilk kez yaptığında, eve geldiğinde adeta ışık saçıyordu. Tek başına aldığı küçük sandviçleri bana uzatırken kendisiyle gurur duyuyordu.

Onun bu halini görünce, Amerikalı annesinin o dışarıdayken tüm zamanını balkonda onu izleyerek geçirdiğini söylemeye gerek olmadığına karar verdim.

http://www.egitimpedia.com/bakis-acisi/bir-alman-gibi-ebeveynlik-yapmak

Orjinal Kaynak: http://time.com/3720541/how-to-parent-like-a-german/

Sosyal medyada takip etmek için:
Anahtar Kelimeler: